ERZURUM'DA SANAT - EDEBİYAT ve MUSİKİ

ERZURUM’DA SANAT - EDEBİYAT ve  MUSİKİ

Hepsi bir arada derli toplu bir şehirde insanların çoğu birbirini tanıyor. Mahalleler ve sokaklar birbiri ile bağlantılı. Çarşılar mahallelere yakın, ulaşım kolay. Her gün günlük hayat bir panayır havasında geçiyor. Şehri çepeçevre saran dağların önünde alabildiğine düz ovalar uzanıyor. Köylerin şehre ve bağlı oldukları ilçelere ulaşımı at sırtında, at arabası, öküz arabası yahut kızakla yapılıyor. İnsanların uzun süren yollarda bedenleri yoruluyor, lakin kafaları dinç kalıyor. Geçim telaşı pek yok. Para kazanma, fatura ödeme derdi yok. Kiracılık çok az. Herkes yerleşik düzende, ya kendi yaptırdığı yahut babadan dededen kalma evinde oturuyor. İnsanların zamanlarının tamamı kendilerini, çevrelerini, tabiatı temaşa etmekle geçiyor. Çoğu yerde elektrik yok. Aydınlatma gaz ve ispirto lambaları ile sağlanıyor. El becerileri rağbet görüyor. Çoğu gereçler elde emek harcanarak yapılıyor. Şehrin her yanında nal seslerinden başka bir gürültü yok. Öyle ki bu sessizlikte gökyüzünde bazen sadece kuşların kanat sesleri duyuluyor. Uzun kış geceleri soğuk ve dışarıda her yer karla kaplı. Çoğu evde radyo bile yok. Pikap, plak, gramofon sahibi olmak zenginliğin önemli emareleri arasında sayılıyor.Şehirde bir iki sinema, birkaç bahçe var. Sinemaya, bahçelere gitmek her günün işi olmasa da farklı günlerin eğlencesi, dinlencesi kabul ediliyor. Her ev, her yolcu hanı, her köy odası, her mahalle kahvesi günü birlik eğlence ve sosyal mekanlar. Evler dedik onlarda konu komşunun çoğu zaman beraber oturup halleştiği, dertleştiği, çeşitli ev oyunları oynandığı yerler olması hasebiyle bir tür sosyal mekan sayılıyor.Tabiata ait her hareket beyinlerde ve ruhlarda yankı buluyor. İnsanlarda birikim oluşturuyor. Bunların dışa vurumu saz ile, söz ile oluyor. Kahvehanelerde meddahların yanı sıra fasıllar da kuruluyor. Bu durum halka açık bahçelerde de mevsimine göre kendinde yer buluyor. Sanat, edebiyat, fikir, musiki için böylesine verimli bir ortamda şairler, edipler, alimler, sanatkarlar çoğalıyor. Dimağlar duru ve dingin olunca kıymetli eserler yazılıyor, söyleniyor, dilden dile aktarılıyor. Mahallede ölen bir kediye dahi mersiyeler yazılıyor.

İşte bu dönemlerde şehrimiz Erzurum’un birçok mahallesinde olduğu gibi Muaratpaşa mahallesinden de bir sanatkar yetişiyor. Klarnet ve nazariyatçı Ali SARCAN Bey. Kendisi 1935 doğumlu, Bir kamu kurumundan emekli. Sanatı kendisine yoldaş görmüş ve hiç bırakmamış. Halen bugün dahi sahaf evimizin müzik kitaplarının dostu, okuyucusu, araştıranı, inceleyenidir. Vakti ile Erzurum radyosunda programlar yapmış. Ünlü sanatçılara klarnet çalmış. Merhum Haydar TELHÜNER’in talebesi olduğunu gururla anlatıyor. Ali Bey, coşku ve hayat dolu Geçmişi anarken heyecanlanıyor. “ Bugün mü, dün mü sanat daha iyi yerde idi? “ Diye sorumuza “ Elbette dündü” diyor ve devam ediyor: “ Biz bir zamanlar Cumhurbaşkanımız Celal BAYAR’a bile Aşkale’de konser verdik. Celal BAYAR bizi takdir ve tebrik etti.

Kendisine birazda Telhüner hoca’yı soruyoruz. Başlıyor anlatmaya: “ Büyük üstattı rahmetli. Birçok talebesi oldu” Saydığı isimlerin bugün Türkieye’nin tanıdığı isimler olduğunu hayretle duyuyoruz. Kimler yok ki; mesela birini analım burada; Ayfer Başıbüyük. Telhüner Hocanın arkadaşları arasında kanuni bestekar Kadri Şençalarlar’dan bahsediyor. Kendi akranı ve arkadaşları arasında Erzurum’dan musikide ün yapmış nice isimleri ardı ardına sıralıyor.Bunlardan aklımızda kalan Rahmetli Gıyasettin TEMELLİ oluyor. Yine Telhüner’in öğrencilerinden Sabite Tur Gülerman’ı ondan öğreniyoruz. Kısacası Ali SARCAN Bey dolu bir insan. Kendisinden kısa bir sohbette çok feyiz aldık. Diliyor ve istiyoruz ki bir gün kendisini misafir edelim ve bize klarnet taksimi yapsın. Oda bu talebimize “ Ya nasip “ diyor. Erzurum ne evlatlar yetiştirmiş. Bize düşen onların kıymetini bilmek olsa gerek.

Nizamettin KORUCU – Erzurum – 22.10..2016

Paylaş