Bu Yazının Yolu Yok

Her gün aynı telaşa ile güne uyanmak. Bir vaktin bir yerinden tutmakla başlıyor hayat. İçinizden biri veya sen yahut ben, ne fark eder ki? Çalışıyoruz, okuyoruz yahut boş geziyoruz. Boş gezenler uyanırlar mı gün başlarken? İhtiyacı olanlar hayatın içinden, hayata tutunmaya çalışırlar. Kimi rutin otobüs vaktini tutturmaya çalışıyor, kimi otomobiline kuruluyor. Hep özlemlerle yürüyor adımlar, dönüyor tekerlekler. Sabah vakti kimse kimseye sormaz “ Nereye “ diye. Çünkü sabah yolcularının gidecekleri yerler vardır, herkes bilir ve sormaz. Her sabah yolcusunun bir dönüşü vardır. Başlangıç noktasına doğru giden,

Hayat bir bumerang mıdır yoksa. Niye koşuyoruz her gün, her gün. Amansızca, sakince, hızlıca, yavaşça nereye koşuyoruz. Nereye koşarsak koşalım dönüşü var her gidişin. Herkes kendine soruyor, nereye kadar. Lakin hayat her gün yeniden başlıyor yine de. Kimine gece, kimine gündüz, biteviye, durmadan, usanmadan koşmak var herkesin nasibinde. Herkesin bir, iki, üç, beş belki sayısız beklentisi var hayattan. Hayatın beklentisini bilen var mı? Hayat insandan ne bekliyor, soran var mı? Sorulara kapalı beynimiz, koşmaya, yürümeye ayarlı hep.

Durmak yok. Tatili beklemek, mezuniyetini beklemek, işini beklemek, sevdiğini, çocuğunu, anasını, yavrusunu, babasını, arkadaşını, hocasını, öğrencisini beklemek var herkesin nasibinde. Ya koşacaksın ya bekleyeceksin. Üçüncü şık var mı?

Durmak yok. Okumak hayata mola vermek yahut başka hayatların koşusuna girmek, onu da yapmıyor bazıları. Hayatın içinde hayatlara yolculuğun yolları var. Sinemalar, filmler tiyatrolar, sergiler, paneller, konferanslar, konserler, geziler ve daha neler, neler? Durmak yok bak yine hepsi bir yolculuk. Hayat yoksa bir yolculuk mu? Çok basit bir soru değil mi? Cevabı sizde kalsın. Söylemeyin kimseye, kendinize söyleyebiliyorsanız. Ya yolda duranlar, ya durdurulanlar, ya onlardan birisi de biz olursak… Olmaz mı olur. İçimiz burkuldu değil mi? Ne güzeldi oysa sıkılsak ta, şikâyet etsek de bu koşuşturmalarımız. .

Bir tanıdığın kartvizitinde “ Aslolan hayattır “ yazıyordu. Öyle ise hayat bizden ne bekliyor? Mesela derin felsefeye dalmadan bir iki küçük şey söyleyelim mi? Mesela bir acıkmış kediye yiyecek ve su verelim mi? Uçamayan bir kuşun kanadını saralım mı? Yoldan geçen tanımadığımız birine bir merhaba, bir selam verelim mi? Başıboş köpeklerden bir gün de korkmasak, hem onlar bizim korkumuzdan korkuyorlar öyle değil mi? Mesela otobüste hep yaşlı, hasta arasa gözlerimiz, oturduğumuz yerden kalksak. Mesela kır yerinde çevre temizliği yapsak, başkalarının çöpünü toplasak. Mesela uzun zamandır aramadığımız bir arkadaşımızı arasak ve ona “ Sadece sesini duymak için aradım “ desek. Mesela annemizin elini öpsek, babamıza hediye alsak, görüşmediğimiz akrabalarımızı bir kerecik ziyaret etsek. Biraz nasihat gibi oldu. Ama hayat bunları bekliyor bizden. Dünyalıların hayatı insanlara emanet değil mi? Bugün yine hayat başladı. Haydi, hep koşmaya hep birlikte koşmaya.

Kimse yalnızlık bunalımına girmesin. Baksanıza tek değiliz. Kuşlarda koşuyor kanatlarıyla, minik kediler bile otomobil lastiklerinin arasında bir yuva arıyor kendine. Aç köpekler sessiz, sessiz kokluyor kaldırım taşlarını bir lokma yiyecek için. Hadi bana “ Ben yalnızım “ deyin. İnanmam. Hiç baktık mı geceleyin gökyüzüne. Olanca griliğine rağmen hala kendini gösteren yıldızlar var. Mesela ben bazen gökyüzünde bir yıldızı kendime arkadaş edinirim. Onunla konuşurum. Evime kadar beraber gideriz. Bak hiç sıkılmadım. Haydi sıkılmak yok. Bu yolu olmayan yazıyı bile okuduktan sonra.

16 Aralık 2017

Nizamettin KORUCU

Paylaş