Erzurum Tarihine Kıydılar

Bir kahve sohbetinde konuşuyoruz. Bir tarihi sokakta geziniyoruz. Sahaf dükkânımızda sohbet ediyoruz. Tarihi eserlerimiz nasıl birer ikişer yok edilmiş öğreniyoruz. Öylesine olaylar anlatılıyor ki ağzımız hayretten açık kalıyor.

Öyle insanların, hak etmedikleri mevkilerde iken yaptıkları yıkımları hakkında malumat sahibi oluyoruz ki şaşırıp kalıyoruz.

Mesela bir yaşanmış hadisenin kısa hikâyesini aktaralım buraya. Birkaç yıl önce bir tarihi mahallemizde inci misali evlerimizin asıl sahipleri bir şekilde mekânlarını terk etmiş gitmişler. Bu eski evlere fuhuş yaptığı söylenen insanlar yerleşmişler. Mahallelinin şikâyeti üzerine gelip bu evleri yıkmışlar. Meseleyi de böylece halletmişler! Şimdi bu evlerin boş arsasına bakıp derin bir iç çekmekten başka bir şey yapamıyoruz.

Yine bir mahallemizde harika bir tarihi evimiz var. Şöyle kırk elli dairelik beton binalar dikmek için olsa gerek ilgili kurum burasını istimlak etmiş. Bakınca doyamayacağınız güzel mi güzel bir konak burası. Sonra başka bir kurumumuz Allah’tan burasını son anda tescil etmiş ve kurtarmış. Evin son nesil sahipleri de bu eseri tescilden kurtarıp yıkmak için dava açmaya hazırlanıyorlarmış.

Birçok tarihi evimizin hikâyesi de daha hazin: Vatandaşın evi tescil ediliyor. Kendisi onarım yapamıyor yahut şöyle iştahla yıkıp bir binada apartman da konduramıyor tabii. Evin restorasyonu için ilgili kuruma başvurma işleminden de habersizdir. Sonuç ne oluyor biliyor musunuz? Ev kışın yağan kar, baharın ve güzün yağan yağmurlarla tavanı çöküyor, temelleri çürüyor ve bir harabeye dönüyor. Bu akıbete onlarca tarihi evimiz uğruyor ya da bu hazin sonu bekliyor.

Yine öylesine bir yanlış yapılıyor ki hazire, medrese, külliye, hamam demeden vaktin mahalli idarelerince nice eserlerimiz yıkılıyor, yerlerine ya hiçbir imar açıklamasına sığmayan korkunç apartmanlar dikiliyor, yahut üç beş ağaç, çalı çırpıdan oluşan uyduruk parklar yapılıyor.

Bir şehrin kültürü, ananesi, yaşaması düşünülmeden eski Erzurum’un canına hızla kıyılıyor.

Erzurumlular seyrediyor, hatta bazıları bunu istiyor. Dairelerimiz olsun, cebimiz para görsün, bilmem neremiz otomobil koltuğuna otursun diye istiyor.  

Bunlar arasında kimler yok ki, şehrin mühim şahsiyetlerinin nesillerinden geriye kalanlardan tutunda daha kimler?

Mahallelerin nüfus yapısı değişiyor. Sakinleri değişiyor. Birçoğu ıssız, bakımsız ve sahipsiz ve biz  aynı sözleri nakarat etmekten başka bir şey bulamıyoruz..

Eski eserlerimizi kaybedersek ne olur?

Çocuklarımızı tanıyamıyoruz, çocuklarımız bizi tanıyamıyor. Onları asrın yeni moda farklı cereyanlara kaptırabiliyoruz. Cemiyetten güven, dayanışma, dostluk, samimiyet, ihlâs kalkıyor. Milleti sömürenlerin istismarına daha açık kalıyoruz. Ananelerimizi kaybettiğimiz için savunmasız kalıyoruz. Sosyal dengemiz bozuluyor, huzurumuz kaçıyor, kavgalar, davalar, adi adli vakalar artıyor. Ahlaki erozyona uğruyoruz. Eşimizle, çocuğumuzla sokaklarda rahat gezemiyoruz.

Cinnet olayları, intiharlar artıyor. Fakirle zengin arasındaki uçurum büyüyor. Sosyal katmanlar oluşuyor. İstikbalimizden endişe ediyoruz, yaşlanmaktan korkuyoruz. Meyvemizin, sebzemizin tadı kaçıyor, ağzımızın tadını kaybediyoruz.  Mekanik ve otomatik bir hayat sürmeye başlıyoruz. Hayatımız keşmekeş ve koşturmaca ile geçiyor, bencilleşiyoruz, bayramlar bayram olmaktan çıkıyor. Manevi günlerimize, gecelerimize dil uzatanlar oluyor,  maneviyat adına manevi değerlerimizi inkar eden türediler çıkıyor. Barımızı, manimizi, türkümüzü, düğünümüzü, oyunumuzu, toyumuzu unutuyoruz.

Sonra kalkıp eski resimlerle avunmaya çalışıyoruz. Ne diyoruz, ne güzel de yok etmişler mi diyoruz. Dövünmenin ah vah etmenin ne çaresi var?

Kendimiz, ailemiz, milletimiz, ülkemiz için şu son kalan Erzurum’a sahip olalım, 

28.03.2011 

Paylaş