Gri Camdan Renkli Anılar

1970’li yılların başlarıydı. Mahallemize ilk televizyon gelmişti. Henüz paket yayınlar dahi başlamamıştı.  Boyu on metreyi bulan bir antenle yurt dışı yayınlarını seyredildiğini duymuştuk. Bu komşularımız bu yayınları seyredebildiler mi bilmiyorum. Lakin bizim bu komşuya televizyon seyretmeye gitmemiz hiç kısmet olmadı. Aradan bir iki yıl geçtikten sonra bir başka komşumuza Almanya’daki kızından bir televizyon geldi. O sıralar Erzurum’da paket yayınlar henüz başlamıştı. Pazartesi, Çarşamba, cumartesi olmak üzere haftada üç gün, üç – dört saat siyah beyaz yayın yapılıyordu. Bizim sokak ve arka sokakta ne kadar hane varsa bu komşumuzun müdavimleri olmuştuk. Yiyecekler, çaylar,  kavurgalar, hazırlanır, kapıya varılırdı. Buna en çok biz çocuklar sevinirdik ve sebep olurduk. Biz küçüklerin ailelerimizi bihuzur etmemiz işe yarar, komşunun kapısını çalardık. Bir oda dolusu insan gri camdan siyah beyaz görüntülerin büyüsüne kapılırdı. O zamanlar seyrettiğimiz  “Tatlı Cadı, Küçük Ev, Bonanza, Kaçak “ dizileri hatırladıklarım arasında.

Evin en büyük odası televizyona ayrılmıştı. Televizyon için hususi kapaklı dolabın bir de küçük kilidi vardı.  Elde örülmüş işlemeli dantelalı beyaz renkli örtüsü televizyonun ahşap kutusunun en güzel süsüydü. Televizyon yayınları yaz aylarında akşam 20.00 – 20,30, kış aylarında ise saat 19,00 dolaylarında başlardı. Gecenin 23,00 – 23,30 sularına kadar devam ederdi. Her cumartesi Türk filmi günüydü. O gün oldu mu gündüzden hazırlıklar yapılırdı. Komşular ailece televizyonu olan evlerde toplanılırdı. Büyüklerimizi Film seyretmeye gitmek için ikna edemediğimiz akşamları, filmden dağılan insanların coşkulu, heyecanlı dağılışını, sokaktan geçişini seyrederdik.  Adeta sinema dağılır gibiydi.  Acıklı Türk filmlerinde yaşlılar mendillerini çıkarır gözlerini siler, derinden iç geçirirlerdi.  Biraz açık, öpüşür gibi yapan esas oğlan ve esas kızın sahnelerinde yaşlılar odayı sessizce terk ederler, meydan biz çocuklara ve gençlere kalırdı. O anlar utanır, muzipçe güler aramızda seslice konuşmanın hürriyetini tadardık. Çünkü film seyrederken konuşmak yasaktı, büyükler kızar, hatta konuşanları evlerine göndermekle tehdit ederlerdi.

Ortaokul ikinci sınıfta idim. Bir gün sınıfta çocuklarla ilk Türkçe dublaj çizgi film seyrettiğimizi birbirimize heyecanla haber etmiştik.

Artık bu büyü herkesi tesiri altına almıştı, Küçük büyük herkesin bir televizyon sahibi olmak hülyası olmuştu. Nitekim oldu da. Lakin o ilk haftada üç gün, paket yayınlı siyah beyaz yayınların hazzını artık hepimiz kaybetmiştik. Karlama yapan televizyonların yerini dolduracak bir heyecan çoktan rüya olmuştu.

Nizamettin KORUCU

2014 - Erzurum

Paylaş