BİZ KAR ÇOCUKLARIYDIK

BİZ KAR ÇOCUKLARIYDIK

Omuzlarında tahta kar kürekleri ile kışın kar yağdığı günler sokak, sokak dolaşan kürekçiler, “- Kürekçiiii “ nidalarıyla dolaşırlardı. Toprak damlı evlerin üzerini örten yarım metre, bir metre karın hemen kürenmesi, kardan temizlenmesi lazımdı. Oldukça zor bir işti. Hem vakit alır, hem insanı çok yorardı. Birazcık zamanı olan yahut birazcık parası olanlar bu işi kürekçilere yaptırırlardı. Eğer kar bacadan yağar yağmaz temizlenmezse, taşlaşır, kürenmesi zor olur, hatta zaten toprakla ağırlaşan baca, karın da yükünü taşıyamaz çökebilirdi.  1980’li yıllara kadar şehirde çatılı evlerin sayısı oldukça azdı. Evi çatılı olanlar imtiyazlı sayılırlardı. Kar küreme ile ilgili bir hatıramı anlatmak istiyorum. Avukat yanında kâtip olarak çalıştığım yıllarda, henüz 15 yaşlarında genç bir delikanlı idim. Rahmetli Tahsin Bey sabah ofise gelir gelmez;

  • Nizamettin şu parayı al, bizim evlerin bacasını kürüt, yapabilirsen sen yap para sana kalsın “ dedi.

Avukat beyin Yoncalıktaki baba yadigârı bahçeli büyük toprak damlı evlerinde soluğu aldım. Evden aldığım geniş tahta kar küreğini alarak, yine tahta merdiveni duvara dayayarak bacaya çıktım. Birkaç kürek salladım. Soğuk havaya rağmen terlemeye başlamıştım. Olacak gibi, bitecek gibi değildi.  O sırada sokaktan geçen biri benim yaşıtım, biri benden büyük Çırçır mahalleli iki tanıdığa seslendim. Geldiler ve bir çırpıda koca bacanın karını attılar. Bende paranın hepsini onlara verdim.  Para gitmişti, lakin işi de başarmıştım.

Bizim baba evi de toprak bacaydı. Lakin rahmetli anam bana hiç kıymazdı. Ya babam yahut iki yaş büyüğüm ağabeyim bu işi yapardı. Babamın sitemine annem çıkışırdı;

  • O okuyacak, büyük adam olacak, Derdi.

Yine biz şanslıydık. Niye mi? Çünkü bizim evin önü yoldu ve genişti. Komşuların çoğunun bacalarının önünde bacalar vardı. Kar kürürken bacadan bacaya, o bacadan da yere, yerden de teneke, saç teştlere ip bağlanarak çöplüğe taşınırdı karlar. Rahmetli Bilal emi ter kan içinde kalırdı. Zayıf bedeni kar yağdığı günler bitap düşerdi. Ona yardım eden çocukların desteği işin çapı yanında sadece bir moral sayılırdı. Bilal emi yine de hiç şikâyetçi olmazdı. Bir insan bu kadar mı mütevekkil, sabırlı ve çalışkan olurdu.

  • Uşaklar sizi Verene kurban olim, karı yağdırana da kurban olim. Siz terlemeyin, hasta olursunuz. Ben yaparım. Yer O’nun yurt O’nun bizim içinde neyimiz var. Çok şükür, bu senede bolluk bereket var. Derdi.

Geceden kar yağdığı günün sabahı erkenden,  insanların işine okuluna rahat gitmesi için elinde kürekle yol açanları görürdünüz. Bazen de siz sabah uyandığınızda o yürüme yolu çoktan açılmış olurdu.

Bazen Çırçır mahallesinin dar sokakları tamamen karla dolardı. Artık bırakın araç geçmesini, insanın yürümesi bile çok zor bir işti. Bu durumlarda tek çare olarak, karların içi oyularak tünel açılırdı. Biz çocukların en sevdiği işlerden biri bu kar tünellerinde çalışmaktı. Bu bizim için bir oyundan ibaretti. Karların altı tünel, üstünü de kale yapardık. Kar bizim için hem bir oyun, hem bir hayat tarzı idi. Bazen heveslenir kristal gibi ter temiz parıldayan taze karları yerdik. Tabi o zamanlar boğazlarımız şişerdi. Bademciklerimiz inerdi.  Annelerimizden bir sürü azar işitir, bir gün iki gün ateşler içinde sıcak sobaların yanında yatardık. Körpe vücutlarımıza içinde aspirin eritilmiş sıkılmış limon suyunu çekerdi anamız.  Terledik mi iyileşirdik. Çabucak toplardık kendimizi. Boynumuza beyaz, kenarları boncuk işlemeli leçekler bağlanırdı, sıcak tutsun diye. Bazen çok hastalandığımızda Sigorta hastanesinin yolunu tutardık. Araba yok, ya kucakta, ya elini tutarak destek olduğumuz babamız ile.  Hastalık bile bize bir oyundu. Çünkü biz kar çocukları idik.

Nizamettin KORUCU - 16.08.2016 - Erzurum

Paylaş