Bir Garip Öldü Diyeler ve Mezarlık Adabı

Uzun zamandır bu konuda bir şeyler yazmayı düşündüm. Bugüne kısmetmiş. Ölüm küçük kıyamet, böyle buyrulmuş. Teneşirde boylu boyunca uzanıp yatan susmuş bir hayattır. Dünyaya tek hareket, kimseye söyleyecek tek söz hakkı kalmamış kıpırtısız ve sessiz hali insanın. En parıltılı ve en dingin ömürlerin sükût ve sessiz haykırış halidir insanın.

Bir garip ölmüş diyeler, üç günden sonra duyalar” diyen Yunus’un mısrasına eş bir cenazeye denk geldim. Yıllar önce idi. Ölen uzun zamandan beri yatalak ve hasta bir kadınmış. Lala Paşa Camiinde bir ikindi namazı akabinde kılındı cenaze namazı.

Mevsimlerden sonbahardı. Kılınan namazdan sonra defin için gidenlere belediyenin tahsis ettiği otobüse ancak birkaç kişi binmişti. Cenaze sahibi vefat eden hanımın hayattaki arkadaşı, eşi de otobüse binenler arasında idi. Hiçbir özel otomobil yoktu. Hava kapalı, insanın yüreğini ferahlatan ince bir yağmur çiseliyordu.  Şehrin asri mezarlığına geldiğimizde imam dahil toplam dört yahut beş kişiydik. Merhumeyi kabre indirmek için zayıf ve çelimsiz eşine yardım edecek ikinci bir yakını dahi yoktu. Yağmur yağıyordu. Açık kabir ıslanıyordu. Biraz ileride bir ispinoz kuşu manasını bilmediğim bir şarkıyı söylüyordu. Belki de ölen bu insana koşmuştu bu şarkısını.

Kabre toprağı atmaya yardıma belediyenin mezarlık görevlilerinden iki kişi gelmişti. Ne güzel insandı ki; mezarda bile borçlu kalmıyordu kimseye. Şairin “ Yerinde mi acep ölü ve mezar “ mısrasını düşündüm o an. Kim bilir belki uzakta öten ispinoz kuşuyla sohbette idi.

Gelelim günümüzde olanlara. Cenaze aracı ile beraber ses düzeneği kurulmuş. Okunan Yasin-i şerif, sureler ve dualar mikrofon ve hoparlörle seslendiriliyor.

Mezarlıklar sessiz mekânlardır. Bu cihazlar olmadan insanın yalın sesi ile Kur’an tilaveti yapılsa ve dualar edilse daha güzel ve tesirli olur diye düşünüyorum. Kabrin ve cemaatin yanı başında Kur’an okuyan imamın sesini on metre uzaktan hoparlörden dinlemek doğrusu mantık açısından da manasız geliyor insana.

Aynı şey küçücük mahalle camilerinde de yapılıyor. Ufacık bir ses mırıldanmasının bile duyulduğu küçücük cami ve mescitlerde hoparlör kullanılmasını anlayamıyorum şahsen.

Büyük camilerde de iki üç saflık cemaatin imamın sesini, yüksek perdeden elektronik, bazen de cızırtılarla dinlemek ibadetin huşusunu ve manevi havasını bozmaktadır maalesef.

Geçenlerde Kabristanda bir mezarlık yapımına şahit oldum. Usta kabrin içine girmiş, mevtayı çiğniyor, çimentoyu kireci yoğurmuş harcını yapmış, briketlerle duvar örüyor.

Oysa  “ Kabirleri çiğnemeyiniz. “ emrine uymak nerede diye sorası geliyor insanın.

Kabrin üzerine sac tente yapanlar var. Bir iki metre yükseklikte mermerden, üzeri çeşitli renkli desenlerle bezenmiş kabirler yapanlar var.

Kabirler tefekkür yeridir. Buralarda dikkat çekici ve göze batan yapılaşmalar mezarlıkların manevi havasına tezat oluşturuyor.

Cuma günleri asri mezarlıkta hoparlörden yükses sesle Yasin-i şerifler okunuyor. Kabir ziyaretine gelenlerin huşu ve huzur içinde kendi Yasinlerini okumaları için sessizlik daha güzel olsa gerek.

 27.06.2010

Paylaş