ESKİ TÜRK FİLMLERİ

Eski Türk filmlerini seyreder misiniz? Mesela; Ediz Hun, Cüneyt Arkın, Kartal Tibet, İzzet Günay, Tarık Akan, Şener Şen, Kemal Sunal, Filiz Akın, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Belgin Doruk filmlerini seyrettiniz mi? Çocukluğumun hastalığı bu filmleri bu günlerde yeniden seyrediyorum.  Daha bugün Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun’un başrollerini paylaştıkları  “ Kızım ve Ben “ filmini seyrettin bir TV kanalında. Duygu dolu aile, anne, çocuk münasebeti üzerine kurgulanmış güzel bir filmdi. Bu yaşta gözlerim nemlenerek seyrettim. Bu filmlerde beni çeken harikuladelik neydi? Bir kere duru, akıcı, zengin bir Türkçe ile konuşan artist ve aktristeler. İkincisi günümüz monoton, duygusuz, mekanik aynı zamanda dijital hayatında pek az bulabildiğimiz insani hisleri; Sevgi, nefret, ıstırap, hüzün, vefa, aşk, alicenaplık örnekleri sunuluyor. Betonlaşan çevremiz, tabiattan koparılan hayatımız var. Bu filmlerde bakir tabiat, yeşil çevre, berrak mavi deniz, ilkel fakat ruhu olan patika yollar, tek katlı evler, ahşap konaklar, şirin sokaklar var. Eşyaların çoğu el yapımı, emek ürünüdür. İnsanlarda zarafet, kıyafetlerde zevk var. Filmlerde oynayan figüranlardan başrol oyuncusuna kadar hepsinin mimiklerinde, gözlerinde samimiyet okunuyor. Rol yapmıyor, adeta yaşıyorlar. Filmlerin geçtiği mekânların çoğu asırlık, orijinalliği bozulmamış tarihi gösteriyor.  Hızla değişen güya gelişen kozmopolit kent hayatının aksine; durağanlığında huzur ve sükûnet veren şehirler var.  Hava, su, deniz kısaca tabiat temiz. Bu temizliği filmleri seyrederken hissediyor, adeta yaşıyorsunuz.

Çocukken sakızlardan artist fotoğrafları çıkardı. Biz bunları biriktirir özenle saklar, hatta oyunlar oynardık. Çoğumuzun hayaliydi Cüneyt Arkın’ı, Türkan Şoray’ı yakından görmek, onlarla tanışmak. Bazı çocuklar sırf bu hayallerinin peşinden İstanbul’a bile giderlerdi. 

Çocukluğumda Erzurum eski otobüs terminalinden şehre yolcu getiren otobüs servisinde aralarında şimdi ancak hatırlayabildiğim Hüseyin Baradan ve Halit Kıvanç’ın olduğu oyuncularla, o zamanlar Yenikapı semtinde yer alan Büyük Erzurum Oteli’nin önüne kadar gelmiştim. Tesadüfün bahşettiği, minibüs şoförünün ( belki efendiliğime ) lütfettiği sanatçı dolu bir minibüsle yolculuk müthiş heyecan verici, rüya gibi güzeldi. Onların neşe içinde şen şakrak sohbetlerini dinlemek muhteşemdi.

1970’li yıllarda Baki Tamer’i Erzurum’un Cumhuriyet caddesinde bir sabah vakti tek başına gezerken görmek tarifsiz bir mutluluktu benim için.

Velhasıl benim için, arkadaşlarım için ve mahallemiz için sinema bir sevdaydı.  Ne o yıllarda cumartesi akşamları TRT’nin tek kanallı siyah beyaz ekranlarında komşunun evinde seyrettiğimiz ( Sokağımızda sadece bir evde televizyon vardı ) Türk filmlerini, ne arkadaşlarımla beraber gittiğimiz en ön sırada oturmayı ayrıcalık sayarak seyrettiğimiz sinemaları unutabilirim.  Oysa en önde oturmak filmi seyretmek için ne kadar zordu.

Nizamettin Korucu / 3 Mayıs 2022 - Erzurum

Paylaş