Çarşı ve Pazarlarıyla Erzurum
Çarşı ve Pazarlarıyla Erzurum
1970’lerin başlarına kadar Dadaşkent, Yenişehir, Yıldızkent, Kayakyolu, 1980’lerin başlarına kadar da Hilalkent, 2000’lerin başlarına kadar da Palandöken gibi semt isimlerini insanlar bilmezdi. Bütün bunlara rağmen Erzurum merkezi şimdiki adıyla Yakutiye diye anılan bölgesinde yolculuğunuz kısa görünse de uzun bir vaktinizi alırdı. Şehrin her mahallesi, her caddesi, her çarşısı başlı başına birer merkez niteliğinde idi. Mesela sabah kalkan bir aile reisi; “- Bugün Gürcükapı’da işim var “ dediği zaman anlardınız ki o günü o semtte geçirecektir. Söz Gürcükapı’dan açılmışken eskiden Ziraat Bankasına yakın bir yerde koç dövüşlerinin yapıldığını da belirtmeden geçmeyelim.

Yine şehrin her semtinin her mevsimde ayrı özellikleri, işlevleri olurdu. Mesela Tebrizkapı, Gürcükapı, Erzincankapı gibi semtlerde, civar köy ve ilçelerden mevsimine göre sebzeler getirilir buralardaki dükkânlarda ve çarşı meydanlarında satılırdı. Bu mahsullerin müşterileri de şehir merkezinden gelenlerin yanı sıra yine çevre köy ve ilçelerden gelen insanlardan oluşurdu. 1950 ve 1990 arası senelerde mahsuller arasında takas işlemi de yaygındı. Şöyle ki; köyünden buğday, lahana, arpa, patates getiren; Şeker, çay, zeytinyağı ile değiştirme yapabiliyordu.
Yılın her mevsiminde çarşılarda bir canlılık göze çarpardı. Otomobil, kamyonet gibi araçların sayısı oldukça az olduğundan insanlar, at arabası, kağnı araçları ile ya da atla, eşekle gelirdiler. Hali ile yolculuklar uzun olurdu. Bu sebeple köyden şehre gelenlerin güneş doğmadan yola koyulması gerekirdi. Belki “ Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır “ sözü buradan gelse gerektir. Bu çarşılar aynı zamanda sosyal mekânlardı. Âşık kahveleri, meddah kahveleri, kıraathaneler ( kitap okuma ve sohbet kahveleri ) yaz ve kış aylarında olsun özellikle akşamları şehirlilerin, köylülerin vazgeçilmez eğlence yerleriydi.
Ayrıca her semtin kendine has eğlence faaliyetleri olurdu. Mesela Pazar günleri Mahallebaşı pazarı kurulurdu ve çok renkli geçerdi. Bu Pazar, günümüzde de devam etmektedir. Lalapaşa da horoz pazarı kurulurdu. Güvercin pazarı, kartol pazarı, lahana pazarı, şalgam pazarı, canlı hayvan pazarı, kitap pazarı, çizgi roman pazarı ve daha nice pazarlar kurulurdu. Hepsinin yeri ayrı, hepsinin günü ayrıydı. Bu çarşıların yanında mahallelerde de çeşitli pazarlar olurdu. Bu meyanda Çırçır mahallesinde ehram dokuma tezgâhlarının yanında ehram satışları yapılırdı. Kale dibindeki meşhur Batpazarı insanların evlerine dayanıklı tüketim mallarını temin ettikleri en önemli çarşıların başında geliyordu. Ürünlerin çoğunu esnafı n kendisi üretirdi. Burada halı yastıklar, halılar, kuş tüyü, pamuk, çeyiz sandıkları, sofra tahtaları, terekler ve daha nice ev eşyalarını bulabilirdiniz. Günümüzde bu çarşı da halen ayaktadır. Yine Habibbaba türbesinin önündeki kitap sergisi rağbet görürdü. Haz. Ali’nin cenk kitapları burada satılırdı. Türbenin arka tarafında Alioğlu kitabevi okuyan yazan bütün Erzurumluların uğrak mekânlarından biriydi. Kale dibinde cecimci vardı. Burada insanların getirdikleri çul diye tabir edilen eski, kilim, giyecek eşyaları makinelerde lime lime edilir, ya cecim dokunur ya bir nevi yün haline getirilirdi. Bu tarihi dükkân da artık üretim yapmasa da harabe halinde de olsa hala ayaktadır. Yine Erzurum’da kümes hayvanları pazarları da kurulurdu. Mahaller de yöresel yeşil sebzeleri satan “ Eşekçiler “ vardı. Eşeklerin üzerine atılan iki yanlı büyük örme selelerde taze tere, maydanoz, aşotu, evelik, soğan, pırasa, pirpirim, ispanak bulunurdu. Bu satıcıların sesi ile sokaklar şenlenirdi. Akvaryum balıkları ve yağlı boya tabloların satıldığı en önemli dükkânlardan biri olan Yaşar Akvaryum Dadaş Sinemasının zemin katındaydı. Burayı herkes bilirdi. Dadaş sinemasında şehrin modernitesini yansıtan ilk kafesini barındırırdı. Aynı yerin bir üst yani giriş katında en meşhur plakçılardan birinin dükkânını görebilirdiniz. Koyunyünü satan dükkânlar Mahallebaşında idi ve genç kızların en önemli çeyizini bu yünlerden doldurulmuş yataklar teşkil ederdi. Erzurum sokaklarında sakaları da görürdünüz. Evlerin çoğunda çeşme olmadığı için çeşmelerden su taşıyan sakalar gözde idi. Bunların en meşhuru sucu Naim emi idi. Davul ve zurnacıların, bar oynayan dadaşların mekânı Mahallebaşındaki kahvehaneler idi.
Şöyle bir canınız sıkıldığında yaz olsun kış olsun kaleye doğru bir yolculuk yapmak bütün yorgunluğunuzu ve sıkıntınızı alırdı. O yıllarda Erzurum’da yediden yetmiş yediye her yaştan insanı oyalayacak, eğlendirecek, meşgul edecek bir faaliyet, bir gösteri, bir uğraşı bulmak çok kolaydı. Sosyal hayat bütün kurumları ile mekanik bir saatin işlemesi gibi düzenli idi. O zaman hiçbir ürüne “ Hakiki, organik, hormonsuz, katkısız “ gibi laflar iliştirilmezdi. Bal, yağ, şeker, sebze, meyve hep kendi namı ile satılırdı. Yani bal, pekmez alırken “ Hakiki “ mi diye sormazdı insanlar.